Kendi Veri Merkezimizi Yönetirsek Nelerle Karşılaşırız?

Girişimler ve şirketler işlerini devam ettirebilmek için veri merkezlerini ihtiyaç duyarlar. Bu yazımda şirketlerin büyüdükçe IT yatırımlarını nasıl arttırdığından ve geleneksel veri merkezlerini nasıl kullandığından bahsedeceğiz. Yazıda özellikle de henüz buluta geçmemiş kuruluşlara odaklanacağız. Bu kuruluşların büyümek istedikçe ne tip sorunlarla karşılaştığına değineceğiz.

Image for post
Veri Merkezlerini yönetmek maliyetlidir

Konuyu anlatmak için varsayımsal bir girişimci şirketi ele alacağız. Bu şirketimizin adı LangEr olsun. Bu şirket iş sahası olarak; yeni bir dil öğrenmek isteyenlerin birbiriyle iletişime geçebileceği, iş birliğine girebileceği sosyal bir ağ kurmayı seçmiş olsun. Bu girişim başlangıçta, lansman için Türkiye’ye odaklanıp eğer başarılı olurlarsa, Avrupa ve Asya’ya açılmayı planlıyor. İlk olarak IT altyapısı yatırımlarını yapmak için fon bulmaya çalışıyorlar çünkü ilk veri merkezini kurmak onlar için çok pahalıya mal olacak.

Hadi bunun üzerinden senaryomuzu anlatmaya başlayalım. LangEr ilk yatırımlarını yapmak için kaynak buldu. Kendileri de İstanbul’da bulundukları için İstanbul’da bir veri merkezi inşa ettiler. Başladıkları andan itibaren veri merkezini gerçekten hayata geçirdikleri zamana kadar beş ay geçti. Sunucularını kurarken, birkaç farklı tür sunucuya ihtiyaçları olacaklarını biliyorlardı.

İçeriklerini web siteleri aracılığıyla sunabilmek için web sunucularına; profil resimleri gibi kullanıcı yüklemelerini depolayabilmek için dosya sunucularına; mesajlar gibi kullanıcı bilgilerini ve arkadaşlarının kim olduğunu saklayabilmek için bir veritabanı sunucusuna ihtiyaçları vardı.

Lansman ile birlikte Türkiye’de harika bir başlangıç ​​yaptılar. İleride çok fazla büyüyeceklerini hissediyorlar, bu yüzden Avrupa pazarına da açılmak istiyorlar. Özellikle Frankfurt’a iş modellerini taşınmak için bir planları var. Ancak, bu planı hayata geçirmek için başladıkları süreç, yeni veri merkezine yeni şehrinde taşınabilmeleri de 5–6 ay daha sürecektir. Şimdi bu nedenle, tüm bu kuruluş süreçlerinden tekrardan geçmeleri ve daha fazla fon sağlamaları gerekiyor ve daha fazla sunucu sipariş etmeleri gerekiyor. Yedi ay sonra, nihayet Frankfurt’taki veri merkezlerindeki bazı sunucuları hayata geçirebiliyorlar.

Ancak orada durmak istemiyorlar, Asya pazarında da genişlemek istiyorlar ama beklenmedik bir şey oluyor. Türkiye’de muazzam bir büyümeye oluyor ve içeri dönüp daha fazla sunucu ekleyebilmek için İstanbul’daki veri merkezlerini genişletmeleri gerekiyor. Ancak bunu hayata geçirmek için, sunucuları sipariş etmeleri, oraya götürmeleri, kurmaları ve yapılandırmaları en az bir ay daha sürüyor. Dolayısıyla bu süre zarfında, birkaç kullanıcı sosyal ağlarında performans sorunları yaşıyor. Kullanıcılarda memnuniyet kaybı oluyor.

Sonunda İstanbul yatırımlarını halledip, kullanıcı talebini karşılayıp nihayetinde dikkatlerini Hong Kong’a yönlendirebiliyorlar. Asya’daki veri merkezinin kurulmasına odaklanıyorlar, yeni sunucuları sipariş etmek, veri merkezini kurmak, ve nihayetinde burada da başlamak altı ay daha sürüyor. Ama bir şey olur. Hong Kong’taki platforma ilgi duyan kullanıcıların hevesi kaçmış ve trend olan başka bir uygulamaya bakmaya başlamışlar. Bu yüzden tüm bu sunucular ve Hong Kong’da bulunan veri merkezi neredeyse hiç kullanılmıyor. Oysaki onu kurmak ve işler hale getirmek için önemli bir yatırım yapmış oldular.

Şimdi LangEr’in senaryosuna ara verelim ve neler öğrendiğimize bir göz atalım. Her şeyden önce, geleneksel veri merkezlerine baktığımızda, başlangıçta ön yatırım gerektirir ve bu oldukça maliyetlidir.

Kuruluşlar, yeni bir veri merkezi oluşturmayı veya mevcut bir veri merkezi içinde alan kiralamayı planlamak zorundadır. Bunları yaptıktan sonra bile kullancı talebinin ne oranda değişeceğini tahmin etmek zordur. En iyi kuruluşlar bile bu konuyla mücadele ediyor. İster harici bir çözüm, ister bir sosyal ağ, isterse dahili bir iş uygulaması olsun kaç kullanıcının yeni bir çözüme bağlanacağını tahminlemeye çalışıyorlar. Daha sonra, yeni veri merkezlerini ve sunucuları kurmak, işler hale getirmek yavaştır, her şey bir gecede online alışveriş sitelerinden tedarik etmek mümkün ve ekonomik olmaz. Bu nedenle, talepteki bir değişikliğe hızlı bir şekilde yanıt vermeniz gerektiğinde çalışmaya başlamanın çok zor olacağı zamanlar vardır. Daha sonra, veri sunucularının bakımı pahalıdır, oluşturulan her yeni veri merkezi için, sunucu altyapısını sürdürmek için özel kaynakların eklemesi, konusunda uzman özel kişiler kadrolarına katmaları gerekir ve bu maliyet böyle devam eder gider. Ayrıca veri merkezlerinin her biri için tüm güvenlik ve uyumluluk önlemlerini almak yükümlü olursunuz. Yani kimse siber saldırıya uğramak istemez ve kimse saldırıya uğradıktan sonra kendilerine bilgi güvenliğine konu davaların açılmasını istemez. Ancak veri merkezlerine sahip bir kuruluşsanız, tüm sektörün en iyi uygulamalarını takip etmenin tüm sorumluluk sizin omuzlarınızdadır.

Bu senaryoda görüleceği üzere özetlemek gerekirse;

  • Kendi veri merkezinize sahip olmak oldukça maliyetli bir iştir.
  • İlk yatırım maliyeti çok yüksektir.
  • Kullanıcıların talep miktarını tahminlemek zordur. Kapasitenin boşta kalması ve/veya fazla talebi karşılayamama sorunu vardır.
  • Yeni veri merkezi kurmak, işler hale getirmek yavaştır. Hızlı bir ölçekleme yapmak mümkün değildir.
  • Güvenlik ve uyumluluk konularında tüm önlemleri almak sizin sorumluluğunuzdadır.

Tüm senaryo, küçükten başlayıp büyümek isteyen kuruluşlar için kendi veri merkezlerine sahip olmanın zorluklarını anlatıyor. Bunlardan kurtulmanın yolu bulut servislerinden geçiyor. Bulut servisleri kullanmanın yararlarına ise başka bir yazımda değineceğim.


//Açıklamalar buraya yazılacak
Anahtar Kelimeler: bulut, cloud, aws, azure, data center

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ORA-06502: PL/SQL: sayısal veya değer hatası: karakter dizesi arabelleği çok küçük hatası ve çözümü

Sık Kullanılan Regular Expression'lar

Açılış Sayfalarını web.config Üzerinden Ayarlama